Zekeriya'nın Sonu
Zekeriya'nın Sonu / Dr. Yılmaz Ergut / Bigadiç / Sevgili hemşehrilerim; Anneannem ve dedemden dinlediğim ve benimle beraber mezara gitmesini istemediğim, bir gerçek hikayeyi, genç kuşakların hafızalarına kazımak için, sizlerle paylaşmak istedim.
ZEKERİYA'NIN SONU:
Sevgili hemşehrilerim;
Anneannem ve dedemden dinlediğim ve benimle beraber mezara gitmesini istemediğim, bir gerçek hikayeyi, genç kuşakların hafızalarına kazımak için, sizlerle paylaşmak istedim.
15 Mayıs 1919'da Yunanlılar İzmir'e ayak bastıktan sonra, hızla batı Anadolu'ya yayılmışlar. 30 Haziran 1920'de, Balıkesir, Bigadiç ve Kepsut işgal edilmiş. Anneannem 6 yaşındaymış, yaşananları çok net hatırlıyor ve bize anlatıyordu. Yunanlılar zaman zaman köylere guruplar halinde geliyorlar, ambarları yağmalıyorlarmış. Kadınların, kızların bileziklerini, altınlarını, yüzüklerini topluyorlarmış. Köy halkı, onların geleceğini haber alınca, dağlara-kayalara kaçıyor, buğday ve ağaç kabuğu yiyerek besleniyorlarmış.
Bizim köyde, Çetelere yardım ediyor diye, 3 kişiyi diri diri kesmişler. 'Kavalanı' denilen mezradaki insanları bir ahıra kapatıp, diri diri yakmışlar. Yukarı Çamlı köyünü, tümden yakmışlar. Yanlarında genellikle, anneannemin yerli gavur dediği, azınlıklardan işbirlikçi, çevreyi iyi bilen bir mihmandar olurmuş.
Bizim o bölgenin mihmandarı, 'Zekeriya' isminde bir yerli gavurmuş. Bütün köylerdeki zengin insanları tanır, yunanlılarla beraber ziynetlerini toplarlarmış. Zekeriya yunanlılara, yüzüğü parmağından çıkmayan insanların, parmaklarını kesmelerini önerirmiş.
Yerli halkın 'Çeteler' dediği, Kuvay-ı Milliye askerleri, bizim o bölgeye gelen yunan bölüğünü takibe almış. En sonunda, geçiş güzergahlarını öğrenmişler. Dundarcık Köyünün yakınında, 'Dundarcık deresi' diye bir yer varmış. Yunan askerlerinin, hedefledikleri köye ulaşmaları için, iki tarafı dik ve orman olan bir patikadan geçmeleri gerekiyormuş. Çeteler, Dundarcık Deresindeki bu patikanın iki yanına pusu kurmuşlar. Sabahın alaca karanlığında yunan bölüğü geçerken, çapraz ateşe alıp, hepsini yere sermişler, hiç biri kurtulamamış. O bölgeden, aylarca ceset kokusu gelmiş. Ondan sonra, Poyraz Deresindeki köylere bir daha yunan askerler gelememiş.
Çeteler bu arada, sürekli Zekeriya'yı da takibe almışlar. En sonunda, Okçular köyünden, yağcılar köyüne giderken; Karapınar Gediği denen yokuşta kıstırmışlar. Yakalayıp,ellerini-ayaklarını bağlamışlar; Karapınar çeşmesinin yanındaki ahlat ağacına, ayaklarından asmışlar. Cinsel organını kesip, ibreti alem olsun diye, boğazına sokmuşlar. O şekilde ölmüş ve aylarca cesedi o ağaçta asılı kalmış, kurda-kuşa yem olmuş. Bugün hala, o bölgede yaşayan yaşlılar, orayı 'Zekeriya'nın asıldığı yer' olarak tarif ederler.
Ama, her ne olursa olsun, yapılanı yine de tasvip edemeyiz. Bir yanlışı başka bir yanlışla kapatmaya çalışmak ve kimseye işkence etmek doğru değil. Ülkemizin kıymetini çok iyi bilmemiz ve yaşananlardan ders almamız, hepimiz için çok önemli.
Dr. Yılmaz Ergut
Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com